1976 yılının serin bir bahar akşamında, Kaliforniya’nın Los Altos semtinde sade bir mahallede, küçük bir evin garajından zayıf bir ışık sızıyordu. Evde yaşayan Jobs ailesi, o akşam yemek masasını topladıktan sonra genç oğulları Steve’in odasında olmaması gerektiğini biliyorlardı. Steve’in aklı hep yaratmak, dönüştürmek ve dünyaya yepyeni şeyler sunmaktaydı. Ancak bu sefer farklıydı; bu sefer yalnız değildi. Yanında, en az onun kadar yaratıcı olan, elektronik devreler dünyasında adeta sihir yapan en iyi dostu Steve Wozniak vardı.
Steve Jobs, heyecanlı ve atılgan yapısıyla her zaman farklıydı. Çocuksu bir tutkusu vardı ve bu tutkusu ona hayallerinin peşinden gitmesi için güç veriyordu. Daha genç yaşlardayken bile, yeni şeyler denemeyi severdi. Hayal gücü geniş, vizyonu büyüktü. Ancak en önemli özelliği, insanları peşinden sürükleyebilme yeteneğiydi. Wozniak ise tam tersine, daha sessiz, sakin bir karaktere sahipti. Fakat elektronik devreleri bir araya getirip çalışan bir cihaz haline getirmek konusunda eşsiz bir yeteneğe sahipti. İkisi birlikte harika bir ikiliydi; Jobs hayal eder, Wozniak yaratırdı.
Apple I
O akşam, ellerinde basit bir prototip vardı: Apple I adını verdikleri, kendi elleriyle monte ettikleri ilk kişisel bilgisayar. Wozniak’ın haftalar süren çabaları sonucu ortaya çıkmıştı, ama ortada koca bir soru vardı: Bu bilgisayarı gerçekten satabilecekler miydi? Jobs, bu sorunun cevabını bulmaya kararlıydı. Sadece bir cihaz yaratmak değil, bir devrim başlatmak istiyordu.
Bir gün, Jobs bir elektronik mağazasının sahibi olan Paul Terrell’le tanıştı. Bu küçük mağaza, kişisel bilgisayarlara meraklı insanlar için bir buluşma noktasıydı. Jobs, Apple I’in neler yapabileceğini anlatırken adeta gözlerinden alev çıkıyordu. Bu heyecan, Terrell’i etkilemişti ve sonunda Jobs’a hayatlarının belki de en büyük fırsatını sundu: 50 adet Apple I siparişi! Ancak bir şartla: Cihazlar, montelenmiş ve kullanılmaya hazır olarak teslim edilecekti.
Jobs, Wozniak’ın yanına döndüğünde, ona bu haberi verdi. Wozniak önce heyecanlandı ama ardından derin bir endişe duydu. Garajda ellerindeki sınırlı aletlerle 50 bilgisayar üretmek neredeyse imkansızdı. Ama Jobs’ın pes etmeye hiç niyeti yoktu. Ne gerekiyorsa yapacaklardı. İlk hedefleri, bu siparişi zamanında yetiştirmek ve dünyaya Apple’ın varlığını göstermekti.
Geceleri sabahlara kadar süren çalışmalar başladı. İkili, ellerindeki malzemeleri en verimli şekilde kullanarak cihazları tek tek monte etti. Jobs’ın ailesi, onların bu çalışmasına destek verdi ve garajı küçük bir fabrikaya dönüştürmelerine izin verdi. Arkadaşlarından ödünç aldıkları masa, sandalye ve birkaç elektronik aletle bu basit garajı kendi küçük atölyelerine çevirdiler. Apple’ın ilk merkez üssü, Los Altos’ta Jobs ailesinin garajı olmuştu.
İlk Satış
İlk bilgisayarları teslim etmeyi başardıklarında, The Byte Shop adlı mağaza cihazları satışa çıkardı. Apple I, o dönemin diğer bilgisayarlarına kıyasla farklıydı. Sadece karmaşık devrelerden oluşan bir cihaz değil, bir klavye ve ekranla kullanıcının doğrudan etkileşim kurabileceği bir arayüze sahipti. Bu, o zamana kadar benzeri görülmemiş bir şeydi ve insanlar bu yeni deneyimi yaşamaktan büyük heyecan duymaya başlamıştı.
Ancak Apple’ın garajdan çıkması için daha fazla desteğe ihtiyaçları vardı. Jobs, daha büyük yatırımcılar bulmak için girişimlere başladı. İlerleyen aylarda, zeki bir yatırımcı olan Mike Markkula ile tanıştılar. Markkula, Jobs’ın vizyonuna ve Wozniak’ın teknik bilgisine hayran kaldı ve Apple’a ciddi bir yatırım yapmaya karar verdi. Bu yatırım, Apple’ın bir garajdan çıkıp gerçek bir şirkete dönüşmesini sağlayacaktı.
Markkula’nın desteğiyle, Jobs ve Wozniak, bir sonraki büyük projeye odaklanabildiler: Apple II. Bu, sadece bir cihaz değil, insanların hayatına dahil olacak bir arkadaş gibi tasarlanmış bir bilgisayardı. Jobs, Apple II’nin yalnızca bir cihaz değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı simgesi olması gerektiğini düşündü. Tasarımı daha estetik hale getirildi, kullanımı daha kolaylaştırıldı ve Apple II, sıradan bir bilgisayarın ötesine geçti. 1977’de Apple II piyasaya sürüldüğünde, bilgisayar dünyası bir anda değişti. Herkes, kendi evinde bir bilgisayar sahibi olma hayalini kurmaya başlamıştı.
Apple II’nin başarısı, Apple’ın teknoloji dünyasında dev bir marka haline gelmesinin kapılarını açtı. Jobs ve Wozniak’ın, o küçük garajda başladıkları bu hayal, birkaç yıl içinde dünya çapında bir devrime dönüştü. Bugün Apple, teknolojiyi herkes için erişilebilir kılan bir marka olarak biliniyor. Ancak ne kadar büyürse büyüsün, her zaman o küçük garajdaki hayalin izlerini taşıdı.
O garaj, bugün teknoloji dünyasında ilham veren bir simge haline geldi. Apple’ın hikayesi, hayallerin ne kadar büyük olursa olsun, onları gerçekleştirmek için inatla çalışmanın gücünü gösteriyor. Jobs ve Wozniak’ın cesareti, hayalleri ve asla vazgeçmeyen ruhları sayesinde, Apple sadece bir marka değil, bir kültür, bir yaşam tarzı ve teknoloji dünyasında bir dönüm noktası haline geldi.